Blog

  • EÜ Hemşirelik Fakültesi’nde “Dünya Ruh Sağlığı Günü” dolasıyla farkındalık standı açıldı

    EÜ Hemşirelik Fakültesi’nde “Dünya Ruh Sağlığı Günü” dolasıyla farkındalık standı açıldı

    ‘Her şey için Sevgide Şans var’

     

    Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı tarafından “Dünya Ruh Sağlığı Günü” dolaysısıyla ruhsal iyilik haline dikkat çekmek ve ruh sağlığı farkındalığı yaratmak amacıyla stant açıldı. Fakülte binasında açılan stantta, “İçsel yolculuk, kendini tanı, aynaya bak” temasıyla katılımcılara ruhsal iyiliğe yönelik uygulamalar yaptırıldı.

     

    Açılan stantta Egeli gençlerin ilgisi yoğun oldu. Standı ziyaret ederek gençleri yalnız bırakmayan EÜ Hemşirelik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşegül Dönmez, gençlik ruh sağlığı ve toplum ruh sağlığının önemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Ayrıca Prof. Dr. Dönmez, öğrencilerin ruh sağlığına yönelik ihtiyaç duyduklarında, nereden yardım alacakları konusunda bilgiler verip “Nefes aldıran ilişkilerde kal!” sloganının yer aldığı afişi, fakülte panosuna asarak etikliğin önemi dikkat çekti.    

     

    Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Esra Engin ise, “Bu yıl Dünya Ruh Sağlığı Günü teması ‘Herkes İçin Ruh Sağlığı ve İyilik Halini Küresel Öncelik Haline Getirmek’ olarak belirlendi. Anabilim Dalımız tarafından 2018 yılından bu yana ‘Her şey için Sevgide Şans var’ mottosu ile Dünya Ruh sağlığı gününde ruh sağlığını koruma ve geliştirmenin önemine dikkat çekecek etkilinler düzenliyoruz. Bu yıl ki temaya uygun olarak yapılan etkinlikte ruh sağlığı açısından dezavantajlı grupta olan gençler için ruh sağlığı farkındalığı oluşturmayı amaçladık. Fakültemizde açtığımız stant ile ruhsal iyiliğe yönelik uygulamalar yaptırdık. Ayna karşısında ‘kendini tanı ve üç özelliğinden yaka kartı oluştur’ etkinliğini katılımcılarla uygulayarak, iyi bir ruh sağlığının önce kendini tanıma ve kendini sevmeden geçtiğini onlara aşılamayı hedefledik” dedi. 

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Öfke kontrolünde ‘Dur, düşün, davran’ modeli uygulanmalı

    Öfke kontrolünde ‘Dur, düşün, davran’ modeli uygulanmalı

    Öfke kontrol edildiğinde fayda sağlayabiliyor

     

    Öfke çoğunlukla kişinin planlarının engellenmesi ya da haksızlığa uğranması gibi durumlarda açığa çıkan sağlıklı, evrensel ve doğal bir duygusal tepki olarak tanımlanıyor. Öfkenin davranışsal birtakım eylemlerle de açığa çıkabildiğini belirten uzmanlar; birey tarafından kabul edilen, anlaşılan, sağlıklı bir şekilde ifade edilmeye çalışılan öfkenin işe yarayabildiğini ve üretkenliğe katkı sağlayabildiğini ifade ediyor. Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, öfkeye yol açan sebepler, davranışlar ve sonuçlar karşısında ‘Dur, düşün ve davran’ modelini uygulamanın öfke kontrolünü kolaylaştıracağını vurguluyor.

     

    Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, öfke ve öfke kontrolü ile ilgili değerlendirmelerde bulunarak tavsiyelerini paylaştı.

     

    Sakin kalmak çok önemli

     

    Günümüz toplumunda bireylerin hemen her gün yaşadıkları onlarca stres yaratan durum/olay karşısında sakin kalabilmelerinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, “Sürekli hale gelen, insanları kaygılandıran birçok yaşamsal faaliyetler ve bu faaliyetlerin sebep olduğu ekonomik, sosyal ya da duygusal olumsuzluklar kişilerde öfke uyandırabiliyor. Elbette öfke tanımını yapabilmek için öncelikle ‘duygu’ kavramının ne olduğunu tanımlayabiliyor olmak gerekiyor. Duygular yaşantılarımıza eşlik eden, yaşanılan olaylardan ve durumlardan etkilenen, bu yaşantıları etkileyen önemli psikolojik bileşenlerden birisidir” dedi.

     

    Öfke evrensel ve doğal bir duygusal tepkidir

     

    Öfkenin çoğunlukla kişinin ihtiyaçlarının doyurulmaması, planlarının engellenmesi, haksızlığa uğranılması ya da karşılanmayan beklentilere karşı açığa çıkan sağlıklı, evrensel ve doğal bir duygusal tepki olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, “Burada önemli olan öfkenin ifade ediliş biçiminin olumsuz olduğudur. Öfke, sağlıklı bir iletişim içerisinde var olabildiği gibi davranışsal birtakım eylemlerle de açığa çıkabiliyor. Birey tarafından kabul edilen, anlaşılan, sağlıklı ifade edilmeye çalışılan bir öfke duygusu işe yarayan ve üretken olmaya götüren bir durumdur. Oysa kontrol edilemeyen, bastırma ya da inkâr ile yok sayılmaya giden öfke bireyin hem kendisi hem de çevresi için zarar verici bir potansiyel taşıyor” ifadelerini kullandı.

     

    Kalabalık ortamda yaşamak da öfke doğuruyor

     

    Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, ‘Birçok araştırma, şiddet ve öfke eğilimleri ile bu doğrultuda meydana gelen saldırgan eylemlerin genel olarak limbik sistem, frontal lob ve temporal lobla ilişkili olduğunu gösteriyor’ dedi ve sözlerine şöyle devam etti: 

     

    “Tabii ki çocukluk çağında şiddete tanıklık etmek, şiddete birebir maruz kalmak, kalabalık ortamda yaşamak, ağır yoksulluk durumları, aile yapısında bozulmalara sebep olabilecek sosyoekonomik nedenler, psikiyatrik hastalığa sahip olmak, yaşanan sürekli stresli olaylar, serotonin metabolizmasında dengesizlikler, premenstrual dönem içerisinde meydana hormonal dengesizlikler ve alkol/uyuşturucu kullanımı da öfke eğilimini artırıyor. Uzun süreli şiddete ya da kontrolsüz öfkeye maruz kalmak da bireyde değersizlik, çaresizlik, yetersizlik gibi daha birçok olumsuz duygulanımı beraberinde getiriyor. Ayrıca kişiler arası sorunlu iletişimler, çalışma yaşamında işlevsellikte düşüşler ve boşanmalar gibi olumsuz yaşamsal olaylar da beraberinde geliyor.”

     

    Doğru yöntem kişiye göre değişiyor

     

    Öfkeyi sağlıklı biçimde ifade etme becerisini kazanmanın ‘öfke kontrolü’ olarak tanımlandığını belirten NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, “Öfke kontrolünde temel amaç saldırganlıktan uzak, şiddete dönüşmeden, bireyin kendisine ve çevresindeki kişilere zarar vermeyecek şekilde duygusunu ifade etme becerisini kazanmasıdır. Öfke kontrolünde doğru yöntem kişiden kişiye değişmekle birlikte ilgili yöntem belirlenirken kişinin kendi yaşam tarzı, kişilik özellikleri, bu yöntemi uygularken rahatsızlık hissetmemesi gibi faktörler dikkate alınmalı” dedi ve öfkeyi kontrol etmede kullanılan bazı genel yöntemleri şu şekilde sıraladı:

     

    • Kışkırtılan noktaları tanımlayabilmek ve yüzleşebilmek, 
    • Yönergeli cümleler kullanmak. Örneğin ‘öfkenin seni ele geçirmesine izin verme, derin bir nefes al’ şeklinde olmalı,
    • Duyguları daha net tanımak ve farkında olmak. Böylece beklentilerimiz ve doyurulmamış isteklere karşı ne hissettiğimizi daha iyi bileceğimiz için daha sağlıklı bir iletişim içinde olabileceğiz,
    • Öfkenin ABC’sini bilmek. Öfkeye yol açan sebepler, davranışlar ve sonuçlar karşısında dur, düşün ve davran modelini uygulamak kontrolü kolaylaştıracaktır,
    • Bizi kışkırtan ya da öfkelendiren olaylardan kendimizi uzak tutmaya çalışmak gibi yöntemler geliştirilebilir. Eğer tüm bunlara rağmen kişi birtakım değişimler içine giremiyorsa ve öfke zamanla fiziksel şiddet, bağırma, etrafı kırıp dökme gibi eylemlerle açığa çıkıyorsa bir psikolog ya da psikiyatrist desteği alınması gerekiyor.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Erişkin Dönemde de Aşılarınızı İhmal Etmeyin

    Erişkin Dönemde de Aşılarınızı İhmal Etmeyin

    Aşılama, bebeklik çağından itibaren başlayan ve mikrobik hastalıkların can kaybı veya sakatlığa neden olmasını önleyen bir koruyucu sağlık yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Aşıların sadece çocukluk çağında değil, yetişkinlik döneminde de yapılması önem taşıyor. Virüslerin şekil değiştirmesi nedeniyle grip, zatürre (pnömoni), Covid gibi aşıların düzenli olarak yapılması gerekiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Sinem İliaz, erişkinler için aşılama yöntemleri hakkında bilgi verdi.  

     

    Aşı çocuklara özgü bir uygulama değil

    Rutin çocukluk çağı aşıları yapılmadan önce bebek ve küçük çocuk ölümlerinin tüm dünyada daha fazla olduğu bilinmektedir. Hatta çocukluk çağında geçirilen ağır enfeksiyonlar nedeniyle erişkin hayatta da bazı sağlık sorunları devam edebilmektedir. Bunların en bilinen örneklerinden biri de verem aşısıdır. Çocukluk çağında yapılan bu aşı ile akciğer vereminden değil, ancak öldürücü diğer verem türlerinden korunmuş olunmaktadır. Erişkin dönemde de izlenmesi gereken aşı programları bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak zatürre (pnömoni) aşısı, grip aşısı ve yeni tanıştığımız Covid-19 aşısı sayılabilir. 

     

    Zatürre (pnömoni)  aşısı özellikle KOAH, astım ve bronşektazi hastalarına öneriliyor

    Zatürre (pnömoni)  aşısı bakteriyel bir zatürre (pnömoni) nedeni olan “Streptococcus pneumonia” isimli bakteriye karşı yapılan bir aşıdır. Bu aşı zatürrenin (pnömoni) en sık nedeni olan mikroba karşı bir aşılamadır. Ancak bizi diğer nadir nedenlerden ve virüs kaynaklı zatürreden (pnömoni)  koruyamaz. 65 yaş üstünde olanlara veya bilinen ciddi bir ek hastalığı olanlara (kalp, böbrek hastalığı, kronik akciğer hastalığı, vb.) yapılması önerilmektedir. Bu aşılardan biri 13 valanlı (ömürde bir kez yapılan aşı), bir diğeri de 23 valanlı ve 5 yıl arayla 2 kez yapılması yeterli olan bir aşıdır. Bu aşıların her ikisinin de yapılması önerilmektedir. Zatürre (pnömoni) aşısı olmamış bir kişiye 13 valanlı ömürde bir yapılan aşı ile başlanması ve bundan en az 4-6 ay sonra da 23 valanlı aşıyı olması önerilir. Özellikle KOAH, astım, bronşiektazi hastalarına bu aşıları rutin olarak önerilmektedir.

     

    Grip aşısını her yıl Ekim-Kasım aylarında yaptırmak gerekiyor

    Zatürre aşısının yanı sıra her yıl yenilenen grip aşısının da Ekim-Kasım aylarında yaptırılması gerekmektedir. Grip salgını her yıl Ocak-Mart ayları arasında en yoğun seviyede olduğundan bu aşıları bu dönemden önce yaptırmak önemlidir ancak geç kalanlar için Haziran ayına kadar dahi yaptırılabilir. Grip aşısı olması gerekenler arasında kronik hastalığı olanların yanı sıra, sağlık çalışanları, kalabalık ortamlarda çalışan kişiler, okula giden çocuklar ve özellikle gebeler sayılabilir. Gebelerde grip çok ağır seyredebilir ve hayat kaybına neden olabilir. Ayrıca anne adayları ağır şekilde hastalandığında bebek için güvenli ilaç alternatifi de sınırlı olduğundan, bu dönemde aşılanma ihmal edilmemelidir.

     

    Enfeksiyonlara karşı en savunmasız olduğumuz alan; evimiz!

    Çocukların aşılanmasının önemi ise; özellikle okula giden ve hastalanan çocuklar arasında viral hastalıkların hızla yayılması ve bu enfeksiyonun küçükler tarafından evlerindeki ek hastalıkları olan büyüklerine taşıyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Covid-19 pandemisi sırasında da bunun örneklerini sıkça yaşanmıştır. Okulların kapalı olduğu ve maske kullanımının yaygın olduğu dönemlerde çocuk hastalıkları polikliniklerine pandemi öncesi döneme göre bile yıllık rutinin çok altında sayıda çocuk hasta başvurusu olduğu bilinmektedir. Okulların açılması ile birlikte çocuklar arasında yayılan virüs evlere de dağılmıştır. Ev bizim güvenli alanımızdır ve orada enfeksiyondan korunmak kolay değildir, aslında en savunmasız olduğumuz yer evimizdir. Bu nedenle aşılama ile enfeksiyon geçiren kişilerin virüs yükünü ve bulaştırıcılığını azaltma, hastalanan kişilerin de hastane yatışı veya ölümle sonuçlanacak hastalık geçirme olasılıklarını azaltmaya çalışılması çok önemlidir.

     

    Virüs değiştikçe aşılarda da değişikliğe gidiliyor 

    Virüs değiştikçe aynı etkinlikte kullanabilmek için tıpkı yıllık grip aşısında olduğu gibi diğer aşılarda da değişikliğe gidilmesi gerekmektedir. Bu nedenle sonbahar sonu ya da kış gibi koronavirüs aşılarında bir güncelleme yapılabilir. Ancak okulların açılması ile birlikte bu dönemde vaka sayılarında hızlı bir artış da beklenebilir. Bu nedenle aşılama programından sapmamak ve en azından ilk hatırlatma dozunu 6 ay geçmişse yaptırmak gerekmektedir. İkinci hatırlatma dozu ise şimdilik bağışıklık sistemini etkileyen hastalığı olan ve 65 yaş üstü bireylere önerilmektedir.

     

    Covid-19 aşısını ihmal etmeyin 

    Covid-19 pandemisi sırasında çok insan hayatını kaybetmiştir ve kayıplar azalmakla birlikte devam etmektedir. Aşılama etkisiyle; hastalık seyrinin nasıl değiştiği, aşılanan grupta kayıpların ve ağır hastalığın ne kadar azaldığını çok net görülmüştür. Bu nedenle Covid-19 aşısı yapılması, gerektiğinde hatırlatma dozlarının ihmal edilmemesi, risk grupları için de zatürre (pnömoni) ve grip aşılarının yapılması çok önemlidir. 

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • 10 Dakikada Hemoroid Hastalığınızdan Kurtulun

    10 Dakikada Hemoroid Hastalığınızdan Kurtulun

    Kızılay Kağıthane Hastanesi’nde hemoroid hastalığına lazer tedavisi

     

    Halk arasında basur olarak bilinen hemoroid hastalığı toplumda oldukça sık görülen ve yaşam kalitesini düşüren bir rahatsızlık olarak öne çıkıyor. Kızılay Kağıthane Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Kazım Terzi, hastanede uygulanmaya başlanan yeni lazer yöntemi ile 10 dakikada hastaların bu illetten kurtulabileceğini belirtti.

     

    Teknoloji geliştikçe yeni ve daha etkili tedavi yöntemleri ortaya çıkıyor. Türkiye’de sayıları milyonlarla ifade edilen halk arasında basur yani Hemoroit rahatsızlığına çözüm artık çok basit.

     

    10 Dakikalık İşlemle Hemoroid İlletinden Kurtulun

    Kızılay Kağıthane Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Kazım Terzi, hastanede uygulanan dünyanın en küçük ve en güçlü lazer cihazı ile hastaların aynı gün taburcu olabileceklerini belirtti. Op. Dr. Terzi, “Hemoroid makatta ele gelen şişlik olarak tanımlanır ve hastaların kanama şikayeti ile hastanelere koştuğu bir şikayettir. Dikkat edilmezse çeşitli rahatsızlıklara da davetiye çıkartabilen ve uygun tedavi yapılmazsa sık sık tekrarlayan bu rahatsızlıkta doğru yöntemin tercih edilmesi gerekmektedir.  Hastanemizde uygulanan ve piyasadaki tüm lazer cihazları arasında en gelişmişi kabul edilen bir cihazla artık 10 dakikada bu rahatsızlıktan kurtulabilirsiniz. Hastaneye yatmadan, günü birlik tedavi şeklinde uygulanan bu yöntem sayesinde hastalar tedavi sonrası normal hayatlarına kısa sürede devam edebiliyor” diye konuştu.

     

    Lazerle hemoroid tedavisi nedir?

    Op. Dr. Kazım Terzi uygulanan lazer yöntemi hakkında bilgi verdi. Terzi, “İnsanlarda ortalama yüzde otuz sıklıkla görülen hemoroid, erkek ve kadınlarda arada yüksek bir farklılık olmayan oranlarda görülmektedir. 20 ile 50 yaş arası kişiler hastalığın en çok görüldüğü hasta grubudur. Hemoroid tedavisi, hastanın tıbbi durumuna göre farklı yöntemlerle yapılabilmektedir. Lazerle hemoroid tedavisi; lazerle, hemoroid memesinin büzülmesi ve yapısı bozulmuş damarların koagüle edilmesidir. Lazerle hemoroid tedavisi, halk arasında ameliyatsız hemoroid tedavisi olarak da bilinmektedir. Lazerle hemoroid tedavisi, çoğu hasta grubu için tercih edilen popüler bir hemoroid tedavi yöntemidir. Hastaya genel veya spinal anestezi ile yapılabilen cerrahi bir operasyondur” dedi.

     

    Lazerle hemoroid tedavisi avantajları nelerdir?

    Lazerle yapılan tedavinin geleneksel tedavi yöntemlerine göre çok daha fazla avantajı olduğunu belirten Kızılay Kağıthane Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Kazım Terzi, “Lazerle yapılan hemoroid tedavinin kuşkusuz en büyük avantajı açık yara, ağrı ve enfeksiyon olmamasıdır. Kısa sürede uzman ekiplerimiz tarafından gerçekleştirilen operasyonla kısa ve kaliteli iyileşme ile hasta çabucak normal hayatına dönebilmektedir” dedi.

     

    Kızılay Kağıthane Hastanesi, Türk Kızılay’ın bir iştiraki olup, Kızılay Sağlık Grubunun işlettiği hastane ve tıp merkezlerinden biridir.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Yetersiz ve sağlıksız su tüketimi birçok sağlık sorununa yol açabiliyor

    Yetersiz ve sağlıksız su tüketimi birçok sağlık sorununa yol açabiliyor

    Uzmanlar su tüketimi konusunda uyarıyor:

     

    Yetersiz ve sağlıksız su tüketimi birçok sağlık sorununa yol açabiliyor

     

    Su içmek, insan sağlığı için en önemli konuların başında geliyor. Vücut ısısını dengelemekten hücrelere oksijen taşınmasına, cildi tazelemekten eklemleri ve organları korumaya kadar birçok faydası bulunan su, yeterli miktarda tüketilmediğinde pek çok istenmeyen belirtiye ve sağlık sorununa yol açabiliyor. Diyetisyen Neslihan Öztürk Aktepe, susuzluğu anlamanın yollarını anlatıyor. 

     

    Hayati fonksiyonların sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi için yeterli miktarda sağlıklı suyun, düzenli olarak tüketilmesi gerekiyor. Tam da bu noktada “Vücudun susuz kaldığını anlamak mümkün mü?” sorusu öne çıkıyor. Yetersiz su tüketiminin pek çok önemli sağlık sorununa sebep olduğunu belirten Diyetisyen Neslihan Öztürk Aktepe, suyun sağlık üzerindeki etkileri hakkında bilgi verdi.

     

    “Su ihtiyacını karşılamak için 8-10 bardak su içilmeli”

    Vücudun yüzde 60-70’inin sudan oluştuğunu ve su içmenin faydalarının saymaklabitmeyeceğini belirten Diyetisyen Neslihan Öztürk Aktepe, şu bilgileri verdi: “Suyun insan vücudunda çok önemli işlevleri bulunuyor. Bunlardan başlıcalarını özetleyecek olursam; su biyolojik bir çözücüdür ve bu rolüyle vitaminlerin ve minerallerin hem vücutta taşınmasını hem de çözülmesini sağlar. Vücut sıcaklığının düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynar. Derinin nemlenmesinde, toksinlerin atılmasında ve vücudun temizlenmesinde temel bir görev üstlenir.  Böbreklerin çalışmasını kolaylaştırır. Kayganlaştırıcı bir madde olması nedeniyle birçok organın gerektiği gibi çalışmasını sağlar. Vücudun günlük kaybettiği su ihtiyacını karşılamak için normal bir insanın günde 8-10 bardak su içmesi gerekir.” 

     

    “Yeterli su alımı, zihinsel ve fiziksel faaliyetler için hayati”

    Vücut ağırlığına göre su kaybının değişen sonuçlarına değinen Aktepe, şu noktalara vurgu yaptı: “Susuzluk hissi, ısı düzeninin bozulması, performans azalması, ısı artması başlıca görülen sağlık sorunları. Öte yandan, fiziksel performansın yüzde 20-30 düşmesi, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik, titreme, fiziksel etkinlik sürerse bayılma gibi önemli problemlere de sebebiyet veriyor. Ayrıca kaliteli ve güvenli su tüketimi uzun süre gerçekleşmediğinde bilinç kaybı dahi yaşanabiliyor. Özetle yeterli su alımı; zihinsel ve fiziksel faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde devamlılığı için elzem. Tüketiciler bu sorunların önüne geçmek için kesinlikle sağlıklı, kaliteli, güvenli ve gerekli tüm denetimlerden geçen doğal mineral içeriklerini koruyan doğal kaynak ve doğal mineralli suları tercih etmeli.”

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Garanti BBVA Emeklilik müşterileri Sağlıklı Yaşa programı ile kendilerine iyi bakıyor

    Garanti BBVA Emeklilik müşterileri Sağlıklı Yaşa programı ile kendilerine iyi bakıyor

    Garanti BBVA Emeklilik ailesi; müşterilerine birikim ve sigorta ürünleri sunarak onların geleceklerini güvence altına almanın yanı sıra şimdi de “Sağlıklı Yaşa” programı ile kendilerine bugünden iyi bakmalarını sağlıyor. Sağlıklı Yaşa’da “iyi yaşam” için gerekli olan her şey var. Yogadan fitness’a, kişisel gelişimden sağlıklı beslenmeye kadar birçok kategoride birbirinden değerli uzmanların canlı yayınlanan etkinlikleri Garanti BBVA Emeklilik müşterileri ile buluşuyor. Avrupa’nın ilk canlı iyi yaşam platformu Studio Canlı işbirliği ile hayata geçen Sağlıklı Yaşa programından Garanti BBVA Emeklilik müşterileri özel avantajlarla faydalanıyor. 

     

    Konuyla ilgili konuşan Garanti BBVA Emeklilik Genel Müdürü Burak Ali Göçer, “Bildiğiniz üzere uzun yıllardır katılımcılarımızın birikimlerine değer katıyoruz. Şimdi artık sağlık sigortası ile müşterilerimizin sağlıklarını da güvence altına alıyoruz. Ancak asıl amacımız onların her zaman sağlıklı ve zinde kalmalarını sağlamak. Yani katılımcılarımız sağlık harcamalarını güvence altına alırken aynı zamanda bugünden kendilerine iyi bakarak bu ürünü kullanmaya hiç gerek duymasınlar istiyoruz. Bu imkanı da Sağlıklı Yaşa programımız sayesinde müşterilerimize sunuyoruz. Program içerisinde müşterilerimiz wellbeing alanında “canlı” ve “interaktif” gerçekleştirilen pek çok etkinlik ve eğitime katılarak “iyi yaşam” dünyasını keşfediyorlar.

     

    Geçtiğimiz son 2 yılda özellikle fiziksel ve mental sağlığının her şeyden önce geldiğini hepimiz fazlasıyla hissettik. Evlere kapandığımız süreçte en çok ihtiyacımız olan şey psikolojimizi ve vücudumuzu sağlıklı, dinç tutabilmekti. Bunu yapabilmek için fiziki olarak yan yana olmamızın şart olmadığını dijital ortamdan da etkinlik, eğitim veya spor yapabildiğimizi gördük, hatta bu birçoğumuz için alışkanlığa dönüştü. İşte Sağlıklı Yaşa programı da online dersleriyle müşterilerimize psikolojiden aile ve çocuk sağlığına, fitness’tan sağlıklı beslenmeye kadar birçok alanda hayatlarına dokunmamıza olanak tanıyor. Bu etkinlikler katılımcılarımızın kendilerine, sevdiklerine, ailelerine bugünden iyi bakmaları, sağlıkla yaşamaları için çok önemli bir fırsat. “İyi yaşam” alanında bilgiler edinerek, yeni bakış açıları geliştiriyor, kendimizle ilgili yeni yetenek alanlarımızı keşfediyoruz. 

     

    Müşterilerimiz program içerisinde “iyi yaşam ve farkındalık” etkinliklerinden, tüm grup derslerine sınırsız katılım avantajı ile faydalanabiliyorlar. Sağlıklı Yaşa programında ayrıca her ay farklı içeriklerde hazırlanan bilgilendirici bültenler, blog yazıları, webinar mevcut. Pek tabi 18 yaş altı çocuklarımızı da unutmadık. Onların da bedensel ve ruhsal gelişimlerine katkı sağlayacak, müzikten, dansa, resimden çocuk yogasına kadar birçok etkinlik programımızda çocuklarımızı bekliyor. Garanti BBVA Emeklilik olarak, müşterilerimizin kendilerine, ailelerine ve sevdiklerine her daim iyi bakabilecekleri çalışmalarımıza devam edeceğiz” dedi.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Göz Sağlığını Korumanın 8 Yolu

    Göz Sağlığını Korumanın 8 Yolu

    Dünyada yaygın olarak görülen ve uzun süre fark edilemeyen göz hastalıkları görme yetisinin kaybına yol açabiliyor. Bu noktada rutin göz muayeneleri büyük önem taşıyor. Rutin göz muayeneleriyle erken teşhis edilen hastalıklarda, vakit kaybedilmeden tedaviye başlandığında görme kaybının önüne geçilebiliyor. Araştırmalara göre rutin muayene yaptırılmadığı takdirde 2050 yılına kadar dünyada 115 milyon kişinin görme yetisini kaybedeceği öngörülüyor. Göz sağlığının korunması için bazı pratik önlemlerin alınması yeterli olabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Göz Merkezi'nden Prof. Dr. Abdullah Özkaya, "13 Ekim Dünya Görme Günü" nedeniyle göz sağlığı ve önemi hakkında bilgi verdi. 

     

    Pek çok insan görme yetisinin iyi olduğunu düşünür ve genelde göz muayenelerini ihmal eder. Oysa göz sağlığı çok önemlidir ve ihmal edilmemelidir. Hiçbir sorun olmasa bile düzenli yapılan göz muayeneleri belirti vermeyen ve görme kaybına yol açan göz hastalıklarını engeller. Göz sağlığı sadece görmekten ibaret değildir. İyi bir göz sağlığı aynı zamanda eğitim ve ekonomiyi de dolaylı yoldan etkilemektedir. Çünkü beynin işlediği bilgilerin neredeyse yüzde 80'i gözlerden gelmektedir ve rutin bir görme muayenesi yüksek tansiyon veya diyabet gibi hastalıkların da teşhisinde yardımcı olmaktadır. Bu hastalıkların dünya ekonomisine yükü düşünüldüğünde rutin göz muayenelerinin önemi bir kez daha anlaşılacaktır. 

     

    Rutin göz muayenesi yapılmazsa 2050’ye kadar 115 milyon kişi görme yetisini kaybedebilir

    Dünya nüfusunun dörtte birinde görme bozukluğu görülmektedir. Bu görme bozukluklarının neredeyse yarısı erken teşhis ve etkin tedavi yöntemleriyle önlenebilirdi. Yapılan araştırmalara göre ise 2050 yılına kadar rutin göz muayenesi yaptırılmadığı takdirde görme yetisini kaybedecek insan sayısının 115 milyon olacağı öngörülmektedir. Son rakamlara göre dünya çapında 39 milyon kişi hiç görmemektedir, 246 milyon kişi de orta veya şiddetli görme bozukluğuna sahiptir. Eğer erken teşhis edilebilen görme bozukluklarının yüzde 80'i önlenebilir, kolayca tedavi edilebilir veya önlenebilir. 19 milyon çocuğun görme engelli olduğu bilinirken; tüm görme engellilerin yaklaşık yüzde 65'i 50 yaş ve üzerindedir. Bu yaş grubu ise dünya nüfusunun sadece yüzde 20'sini oluşturmaktadır. 

     

    Görme hayat kalitesi için çok önemli
     

     Görmek, bağımsız hareket edebilmek, sağlıklı iletişim kurmak, eğitim ve çalışma hayatı için büyük bir önem taşımaktadır. Bununla birlikte az görmek ya da görme yetisini kaybetmek yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkilemektedir. İnsan yaşamında en az bir kere gözle ilgili sorun yaşanması kaçınılmazdır. Özellikle çocukluk çağında konjonktivit geçirme riski yüksektir. Bunun yanında refraksiyon kusurları, hiçbir şey olmasa bile ilerleyen yaşta presbiyobi meydana gelmektedir. Ayrıca yaşla birlikte derinlik algısında zayıflama, loş ışıkta görme sorunları, gece araç kullanırken zorlanma da bireylerin karşısına çıkabilmektedir. Genetik, yaşlanma, enfeksiyonlar, çeşitli sağlık sorunları da görmede soruna yol açabilmektedir. 

     

    Erken teşhis ve rutin muayeneyle görme kaybının önüne geçilebilir

    Görmeyi en çok etkileyen ama çok basit bir şekilde teşhis edilip önlem alınabilen hastalıklar bulunmaktadır. Bunların başını retinayı ilgilendiren hastalıklar çekmektedir. Diyabetik retinopati, sarı nokta hastalığı, glokom, epirental membran, maküla deliği, retina damar tıkanıklıkları, katarakt, santral seröz korioretinopati bunlardan bazılarıdır:

     

    1. Diyabetik retinopati: Retinanın dolayısıyla görmenin en büyük iki düşmanlarından biri hipertansiyon diğeri diyabettir. Diyabetik retinopati, şekere bağlı körlüğün en sık nedenidir. Diyabet damarlar üzerinde tahribat yapar ve gözler bu noktada hedef olur. Retinadaki damar yapısında bozulma meydana gelir ve kanama başlar. Buna önlem alınmazsa görme azalır hatta körlüğe kadar gidilir. Kan şekeri, kolesrerol, tansiyon dengesi; rutin göz muayeneleri ve argon lazer ile erken teşhis edildiğinde körlük önlenebilir.
    2. Sarı nokta: Yaşa bağlı gelişen bu hastalık retinanın bozulup görmeyi engellemesidir. Göz içi enjeksiyonu tedavisi ile hastalık hızı yavaşlamaktadır. Hastaların kontrollerini aksatmamaları hayati önem taşır. Basit bir göz muayenesiyle erkenden teşhis edilebilir.
    3. Glokom: Genelde belirti vermez ve göz tansiyonu olarak bilinir. Rutin göz muayenelerinde teşhis edilebilir. Eğer tedavi edilmezse körlüğe yol açan glokomda, temel amaç göz basıncının düşürülmesi olmalıdır. Düzenli muayene ve uygun tedavi ile görme kaybı engellenir. İlaç yeterli gelmezse lazer ve cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilmektedir.
    4. Epirental membran: Epiretinal membran, retinanın önünde zar tabakası oluşmasıdır. Bu durum makulada oluşursa görme azalır. Şeker, göz iltihabı, damar tıkanıklığı, göz travmasıyla meydana gelebilir. Yıllarca belirti vermez. Rutin göz muayenesi işe teşhis edilir.
    5. Maküla deliği: Genelde 50 yaş sonrası görülen maküla deliği çarpık ve bulanık görmeyle belirti verir. Bu hastalar görüşlerinin merkezinde değişiklik hisseder. Tedavi edilmezse geri dönüşü olmayan görme kaybına sebep olur. 
    6. Retina damar tıkanıklıkları: Kişide hipertansiyon, diyabet, damar sertliği, pıhtılaşma sorunları varsa retinal damar tıkanıklığı olabilir. Bu sorunda ani olarak görme kaybı başlar. Erken teşhis ve tedavi çok önemlidir. Enjeksiyon tedavisi uygulanır. Ek olarak lazer tedavisi de yapılabilir.
    7. Santral seröz korioretinopati: Genelde genç ve orta yaşlılarda görülür. Retina altında sıvı toplanmasıyla oluşarak görme kaybına yol açabilir. Merkezi görmede bulanıklıkla bulgu verir. Erken tespiti faydalıdır, görme kaybını önler.
    8. Katarakt: Doğal göz merceği saydamlığını kaybedip matlaşmasıyla oluşur. Kişi sanki her şeye buzlu bir camın arkasından bakıyor gibi hisseder. Genelde yaşlanmayla ortaya çıksa da diyabet, yüksek miyopi, bazı ilaçların kullanımıyla da oluşabilir. Tek tedavisi ameliyattır.

    Göz sağlığını korumanın adımları

    Görme sağlığını korumak basit önlemlerle yapılabilir:

    1. Düzenli göz muayenesi yaptırın.
    2. Ispanak veya lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler de dahil olmak üzere sağlıklı bir diyet yapın ve ideal kiloyu koruyun.
    3. Ailenizin göz sağlığı geçmişini öğrenin.
    4. Güneş ışınlarını yüzde 99- 100'ünü engelleyen güneş gözlüğü kullanın.
    5. Sigarayı bırakın ya da başlamayın.
    6. Şeker, hipertansiyon ve kolesterol değerlerinizi dengede tutun
    7. Düzenli egzersiz yapın
    8. Ekrana bakarken 20/20/20 kuralını uygulayın. Yani 20 dakikada bir, 20 saniye süre ile 20 feet (yaklaşık 6 metre) uzağa bakmayı deneyin.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Başarılı Oyuncu Nejat İşler Kasım Ayında The Populist’te

    Başarılı Oyuncu Nejat İşler Kasım Ayında The Populist’te

    The Populist’in yoğun ilgi gören sanat etkinliği YÜZ YÜZE’nin Kasım ayı konuğu başarılı oyuncu Nejat İşler olacak. Türk sinemasının kült yapımları; Mustafa Hakkında Herşey, Barda, Kaybedenler Kulübü gibi birçok önemli yapımın başrolünde yer alan başarılı oyuncu Nejat İşler, 6 Kasım Pazar günü Yapı Kredi bomontiada’da sanatseverlerle bir araya gelecek.

     

    Murat Beşer’in ilgiyle karşılanan sanat etkinliği YÜZ YÜZE’nin Kasım ayındaki konuğu usta oyuncu Nejat İşler oluyor. İşler, 6 Kasım Pazar günü 17:00 – 18:30 saatlerinde Murat Beşer moderatörlüğünde gerçekleşecek etkinlikte uzun yıllar emek verdiği sinema oyunculuğundan tiyatro performansına, sıkı bir Heavy – Metal dinleyicisi oluşundan Fenerbahçe fanatikliğine kadar kendisiyle ilgili merak edilen keyifli anekdotlar paylaşacak. Davetlilerle interaktif olarak gerçekleşecek eğlenceli sohbetin ardından Murat Beşer, dj setine geçerek dinleyicilere keyifli anlar yaşatacak şarkılardan oluşan playlistini paylaşacak.   

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Alper Erözer Kabına Sığamıyor: “Küfürbaz”

    Alper Erözer Kabına Sığamıyor: “Küfürbaz”

    Alper Erözer yeni şarkısı “Küfürbaz” ile kalıpları yıkmaya geliyor. Geçtiğimiz aylarda 18 yaşına giren başarılı şarkıcı, hayatında olduğu gibi pop müziğinde de yeni bir dönemin kapılarını aralayacağa benziyor.

     

    Yetenekli müzisyen, pop müziğinde çığır açacak yeni fikirlerin peşine düşerek piyasada çok büyük bir ses getireceğinin sinyallerini şu sözlerle veriyor: “Eskiyen kalıplara sıkışmış sanatçıların yerine genç ve yetenekli arkadaşlar bayrağı teslim alıp, yeni soundlarla Türk pop müziğine katkıda bulunmalı.”

     

    Genç yaşına rağmen yaklaşık 5 yıldır birbirinden başarılı birçok şarkı ve besteye imzasını atarak seslendiren yıldız isim, yeni soundlarla pop müziğin güçlü bir alternatif olarak yeniden canlanmasını istiyor.

     

    Güçlü fikirlerle yola çıkan Alper Erözer; sözleri kendisine, aranjesi Swat Entertainment ekibinden Alphan Kurtoğlu’na ait olan Küfürbaz adlı şarkıyı seslendirdi.

     

    “Bu şarkıyı; pop müziği, genç kitlelere yeniden sevdirmek için yaptım. Her zaman olduğu gibi yeni hedefimde de kendime güveniyorum.”

     

    Ve dikkat! Head & Shoulders NR1 Video Müzik Ödülleri 26 Eylül akşamı Oligark’ta gerçekleşen muhteşem gecede sahiplerini bulurken, bu yıl ilk kez verilen Yükselen Yıldızlar ödülü; başarıları, yetenekleri ve özgüven hikayeleriyle ilham veren genç sanatçı Alper Erözer’e gitti.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Mabel Matiz’in Konuk Olacağı “Can Şengün ile Sıkı Fıkı” İkinci Sezonuna Başlıyor!

    Mabel Matiz’in Konuk Olacağı “Can Şengün ile Sıkı Fıkı” İkinci Sezonuna Başlıyor!

    Müzik dünyasında bilgisi, deneyimi ve gerçekleştirdiği projeleriyle öne çıkan Can Şengün, ilk sezonunda Cem Yılmaz, Kenan Doğulu, Edis Görgülü, Fuat Güner ve Selami Şahin gibi başarılı müzisyenlerle izleyicilerine unutulmaz anlar yaşattığı “Can Şengün ile Sıkı Fıkı” programının ikinci sezonuna 28 Ekim akşamı Zorlu PSM’de başlıyor. Bu sene çıkardığı ‘Fan’ ve ‘Karakol’ teklileriyle adından sıkça söz ettiren başarılı müzisyen Mabel Matiz’in konuk olacağı gecede müzik şöleni yaşanacak.

     

    Zorlu PSM’nin geçtiğimiz sezon başlattığı hem seyircilerin canlı olarak izleyebildiği hem de Zorlu PSM YouTube kanalında yayınlanan “Can Şengün ile Sıkı Fıkı” programı ikinci sezonuna başlıyor! Başarılı müzisyen, prodüktör ve içerik üreticisi Can Şengün’ün sanat dünyasının önemli isimlerini orkestrası eşliğinde ağırladığı “Can Şengün ile Sıkı Fıkı” programının yeni bölümlerinde sürpriz konuklar, ilginç konu başlıkları ve eğlenceli yarışma bölümleri yer alacak.

     

    Can Şengün ile Sıkı Fıkı’da yeni sezonun ilk konuğu Mabel Matiz!

    Zorlu PSM touché’de seyircilerin canlı olarak izleyebileceği “Can Şengün ile Sıkı Fıkı” programında Can Şengün bu kez Mabel Matiz’in yaşamına daha önce hiç bakmadığımız açılardan bakacak. Bilinen şarkıların yepyeni versiyonlarının Mabel Matiz’le birlikte seslendirileceği programda; seyirciler şarkı sözlerinin altındaki gerçek öyküleri ve hafızalardan silinmeyen anları başarılı müzisyen Mabel Matiz’den dinleyecek. Dansların, oyunların ve daha önce rastlanmamış yarışma bölümlerinin yer aldığı “Can Şengün ile Sıkı Fıkı”, Mabel Matiz’i ağırlayacağı yeni sezonun ilk bölümüyle 28 Ekim Cuma akşamı saat 21.00’da Zorlu PSM touché’de izleyicilerle buluşacak.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı